OSMANLI’DA DARBENİN DİLİ ÜZERİNE: BİÇİM VE İÇERİĞİYLE EYLEMDEN SÖYLEME BİR DARBE TEAMÜLÜ VE OLUŞUMU
[ X ]
Tarih
2023
Yazarlar
Dergi Başlığı
Dergi ISSN
Cilt Başlığı
Yayıncı
Erişim Hakkı
info:eu-repo/semantics/openAccess
Özet
Osmanlı siyasi düşüncesinde iktidar, imparatorluğun klasik çağında, birbiriyle iç içe geçmiş düalist bir halife-sultan kimliği geliştirmiş ve kendisini, bu kimlikten gelen hem fiilî hem de dinî çağrışım üzerinden son derece muhkem ve mutlak bir konumda yerleştirmişti. Her ne kadar zaman zaman merkez ya da çevrede baş gösteren birtakım askerî veya dinî-sosyal isyanlarla karşılaşmışsa da, hanedan içi mücadelelerden kaynaklı taht değişiklikleri dışarda tutulduğunda, tahttaki varlığı kaydıhayat ile sabit olmuştur. Ancak 16. yüzyılın sonları ile 17. yüzyılın başlarını kapsayan dönemde bu durumu aleyhte etkileyecek bir dizi gelişmeler yaşandı. Bunların ilki, kuruluş ve yükseliş devirlerindekinin aksine, yetkilerini saray hane halkına devreden ve seferlere öncülük etmeyen yeni bir iktidar görünümünün ortaya çıkışıydı. Buna paralel diğer bir gelişme ise, saray çevresinde, evlilik yoluyla hanedanla akrabalık bağı kuran güçlü ailelerin belirmeye başlaması oldu. Bu dönüşümler iktidarı zaten bir dereceye kadar pasifleştirmekteyken, daha sonra kendini gösteren, şehzadelerin sancağa çıkarılması usulünün terki, bu etkiyi daha da artırdı. Zira sancak usulünün terkine bağlı olarak gelişen kafes sistemi, hem iktidarı taht öncesi kazanacağı siyasi ve idari tecrübeden mahrum bırakıyor hem de taht için sarayda her daim hazır bir alternatif bulundurmakla onun tahttaki kaydıhayat konumunu tehlikeye düşürüyordu. Tüm bu gelişmeler, klasik çağdaki mutlak otorite algısını yıpratarak, iktidarı bir nevi edilgen bir alana sürükledi. Bu da, 17. yüzyılın ilk çeyreği henüz tamamlanmadan, kendini çok daha açık biçimde hissettiren iktisadi problemlerin imparatorluk merkezinde sebep olduğu şiddetli tepkiler ve saray çevresindeki bürokratik ikbal mücadeleleri sırasında, iktidarın tahttaki varlığına dair yeni bir durumun, geleneğin dışında başka bir öznenin ortaya çıkışının zeminini hazırladı; bir asır öncesine kadar isyanlarda genellikle kendi lehine bazı tavizler gözeten, iktidardan bürokrat ya da bürokratlarının azlini veya izalesini talep eden hanedan dışı güç odakları, 17. yüzyılda dirençle karşılaştığı takdirde artık bizzat iktidarın kendisini de hedef almaya başladı ve darbe, Osmanlı’da taht değişikliğinin yeni bir biçimi olarak doğdu. İç dinamiklerdeki değişimlerin yarattığı yeni koşullarda, ulaşılmaz ve dokunulmaz konumu sarsılmış iktidarı halife-sultan kimliğinin sunduğu korunaklı dairenin dışına çıkarabilmek, onun fiilî ve dinî boyutlarına denk düşen unsurların ve araçların muhalif cephede bir araya gelmesiyle mümkün oldu. Hiç şüphesiz bu noktadaki en önemli aktör ve paydaşlar ise, doğal işleyişte iktidarın en etkin tahakküm uzuvları olarak görülebilecek olan askerî unsur ve ulema idi. Klasik devlet sistemindeki bozulmayla eş zamanlı olarak müşahede edilen bu yeni durum, sonraki asırlarda da yinelenmesini sürdürdü ve darbe olgusu, gösterdiği devamlılıkla, imparatorluk siyasi tarihinin önemli parçalarından, hatta bazen dönüm noktalarından biri haline geldi. Aynı öneme denk olarak, bu sürecin başlarında, varlığını imparatorluğun son dönemine dek sürdüren, Osmanlı siyasi düşüncesinin değiştiği ve dönüştüğü asırlarda dahi riayet edilen bir darbe teamülü oluştu. İşte bu çalışma, sözü edilen teamülün biçim ve içerik açısından analiz edilmesi ve tarihsel süreçteki oluşumuna ışık tutulması amacıyla kaleme alındı. Sonuç olarak ilgili teamülün, biçim ve içerik açısından, kavramları, olguları, araçları ve işleyişiyle iktidarın düalist kimliği etrafında, 17. yüzyılın ilk yarısındaki darbelerde tedricen şekillendiği görüldü.
Açıklama
Anahtar Kelimeler
Darbe, Muhalefet, İktidar, Osmanlı, Ulema, Kapıkulu, Düalizm, Teamül
Kaynak
Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi
WoS Q Değeri
Scopus Q Değeri
Cilt
5
Sayı
9